Neden hep peşinden gelmek zorundaydı! Neden bırakmıyordu yakasını, bir rahat yüzü göstermiyordu!
Durmadan kendini hatırlatıyor, karşısına çıkıyor ve huzurunu bozuyordu. Gölgesiydi o, kurtulmak istediği. Daha da izole hale gelmesini ve yalnızlaşmasını sağlıyordu. Bu kadar acımasız olamazdı insanlar değil mi! Olmamalıydı. Narin ruhunu merhametsizce yıpratmamalıydı kimse. Buna kimsenin hakkı yoktu. Acımasız eleştirilerden, düşüncesiz konuşmalardan, empati yoksunu insanlardan sıkılmıştı artık.
Kendine acıması durumu daha da kötüleştiriyordu. Belki kendine acımayı bıraksa bir çıkar yol bulabilirdi. Bu kadar çaresiz hissetmezdi kendini.
Ne çok vakit kaybetmişti. Hala zaman vardı aslında ama içindeki hüzün ve melankolik ruh hali görmesine engel oluyordu. Bir an önce bakış açısını değiştirmeliydi. Yoksa hiçbir şeyin değişeceği yoktu. Kim yardım edebilirdi ki ona kendinden başka!
Çok uzun zaman olmuştu. Acı ve izi bu kadar sürmemeliydi ve kalmamalıydı oysa. Yok saydığı anda dikiliyordu işte, tüm can sıkıcılığıyla ve akıl almaz kasvetiyle boy gösteriyordu.
Ve yine başladı işte. Unutulmazlığını unuttuğu anda yine geldi.
Not: İzlediğim bir karakterden etkilenince...
Çok anlamlı bir yazı.Bazen acı ve izi yıllar geçse de peşini bırakmıyor.Ansızın geçen bir muhabbet, tanıdık bir sima, ya da bir ses tonu yahut bir araba freni...geride bırakmak istediğimiz her neyse canlanıveriyor.bugününü de yutuyor yarınını da
YanıtlaSilRumeysi ve Andromeda
SilNe yazık ki öyle...
Rumeysi'nin yorumuna ben de katılıyorum.. Bir anda canlanıyor, hatta hortluyor bence!
YanıtlaSilGeçmiş Bahar Mimozası
Silİnsan ya da olaylar, ah şu hortlaklarımız!
Narin ruhumuzu çok yıprattılar
YanıtlaSilYaşamdan Yazılar
SilValla öyle :)
bu yazıdaki duyguları yaşarız hep yaa sık sık :)
YanıtlaSilDeeptone
SilMaalesef doğru :)
Merhaba. Kitap mimine katılırım demiştin, mimledim seni:) bekliyorum yazını<3
YanıtlaSilMerhaba. Teşekkür ederim, en kısa zamanda yazacağım :)
Sil